Ali Ulvi Kurucu hocaefendinin hayatı, hatıra koleksiyonuna sahip zengin bir müze gibi eşsiz nadide parçalarla doluydu. Peygamber aşığıydı. Peygamber-i Zişanın Medine-i Münevvere’sine hicret ile, ömrünün 60 yılında hem muhacirlik hem de hizmetlerinden dolayı ensarlık payesi ile şerefyab olmuştu. Kur’ân hâfızıydı ve geniş bir hadis kültürüne sahipti. Âlim, fâzıl, edip ve şair kişiliği ile tanındı, bilindi; milyonların gönlünde taht kurdu. Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı’na önsöz yazmıştı. Hattâ Bediüzzaman bu önsözün hemen başına Medine-i Münevvere’de bulunan mühim bir âlimin önsözüdür ifadesini not düşmüştü. Kısaca alnı secde-i Rahman izi ile işaretlilerden bir Allah (c.c.) dostuydu. Onu dinleyenler yakamoz ışıltıları gibi kendine has şivesiyle Peygamber-i Zişan derken bile bir anda kendisini Asr-ı Saadet’in misk-ü amber kokulu ikliminde buluveriyordu. Hocaefendi zamanımızın Asr-ı Saadet insanı gibiydi. Sohbetleriyle, vaazlarıyla dinleyenlerine Medine İkliminden Esintiler sundu. Siz de bu kitabı okurken onun dilinden bu eşsiz manevî esintilere yelken açtığınızı hissedeceksiniz.