İstanbul, 1873... Şansı yaver gitmiş bir ihtimal hikâyesinin anlatıldığı kitabı okuduğunda, başına gelebilecek tek ihtimalin idama mahkum edilmek olacağını bilemezdi medresenin sevilen hocası Akil. Tahir Usta onu bir mezarlığın kuytusuna sürüklediğinde, ne zamandır merak edip durduğu o oda yı nihayet görebileceği ihtimali Levend’in aklına hiç mi hiç gelmemişti. Yaşama dair küçük bir ihtimalin peşindeki Melike, daha önce bir kez olsun düşünmemişti sevginin de bir ihtimal olabileceğini. Peki, ihtimaller tıpkı bir hileli zardaki gibi önceden belirlenmişse? Nasıl çözülecekti varlığımızı kuşatan sırlar? Bir kitap sayesinde mi? Onlarca, yüzlerce? Bilgiye, varlığın bilgisine, yaşamın anlamına dair küçücük bir bilgiye ulaşmayı vaat etmez mi on binlerce, yüz binlerce kitabın yer aldığı bir kütüphane? Yoksa sonsuza kadar kaybolacağınız bir labirente mi dönüşür? Her şeyi bilmeye çalışmayı bırakıp bir bilinmezlik kalesini taş taş üstüne kurmalı ve sonra, bilgiye dair nihai bir zafer muştusuyla kuşatıp ele geçirmeli o kaleyi. Bu kitaptan sonra da hayat akıp gidecek, değişmeyecek! Ama özgür iradenizle okuyacağınız her şeyde olduğu gibi bu kitapta da aksine dair bir ihtimal olduğunu düşünmekten alıkoyamıyorsunuz kendinizi. Öyle olsun, ama vaat edilen, sadece, bir solukta okunacak ancak bir lokmada yutulamayacak bir kitap olduğudur.