Akıl sadece felsefenin ve bilimin dilini, sanat sadece duyguların dilini mi meydana getirir? Bu soruyu sormak bile estetiğin, felsefenin ve bilimin işi midir? Sanat da bu sorunun peşine düşebilir mi? “Akla Çarpan” bu türden soruların peşine kuytu kütüphane raflarıyla bağdadi duvar arasında aklını ele geçirerek düşüyor. Estetiğin, felsefenin ve bilimin sorduğu sorulara kendi yöntemlerine göre yanıt vermelerini bekleriz, sanattansa böyle bir yanıt ummayız. Belki aradaki tek fark da budur. “Akla Çarpan” çocuk aklından, tanık olduğu tarihten devrime uzanacak bir mücadelenin izlerini sürüyor. Bunu, geleceğe yürüyen insana tanıklık etmeye çalışarak yapıyor şair. Bir aklın alabildiği halleri okuyunca çok şaşıracaksınız. Tarık Günersel’in dediği gibi: “Akla Çarpan gönle de çarpıyor...”