Zeynep’in hayalinde 1944’ün o kara kasım günü canlandı. Hayvanlar gibi tahta vagonlara tıkılmışlardı. Tekerlekler takırdadıkça, tahta vagon tahtaları da çıtırdıyordu. Şurada burada ölülerini atarak, haftalarca yol almışlardı. Gözlerini kapattı, başını sağa sola salladı, hayallerin gözünün önünden gitmesi çok zordu. Bundan sonra ne, ne kadar yaşasa da o uğursuz salı gününü hafızasından silip atamayacaktı. O gün sahipsiz kalan köpeklerin uluyuşları, sağılmadan kalan ineklerin böğürmeleri bütün vadiyi dolduruyordu. İnsanların meydana toplanması gün boyu sürdüğünden, pişmekte olan yemeklerin ocakta kalması, kaynatılmak için ateşe konan sütlerin taşıp dökülmesi az evde görülmemişti. Şafak vaktiydi. Pencerenin dışında köyler, kasabalar, şehirler geride kalıyordu. Yaz şafağında yıldızlar hâlâ parlıyordu. Şimdi de düşünceleri başka taraflara kaydı. Nereye gidiyorlardı ve Bakü de onları neler bekliyordu. Yoksa onlar da bizleri “Vatan haini kulak” diye dışlayacaklar mıydı?” sorusu beynini oyuyordu.