Tasavvuf klasikleri arasında ayrı bir yeri olan Füsusu'l Hikem, aralarında tasavvuf ve felsefe büyüklerinin de bulunduğu birçok kişi tarafından şerhedilmiştir. Nusreddi^M. Ali tarafından kaleme alınan bu şerh, ibn Arabi tasavvufuna giriş mahiyetindeki Önsö¬züyle bu şerhler arasında kendine farklı bir yer açıyor. Müellif önsözün başlarında Şeyhül Ekber ile aralarında geçen özel bir hali anlatarak yine aralarındaki manevi iklime atıf yapıyor. Daha sonra Kur'an'nın yaratılış ayetlerinin eşliğinde yaratan-yaratı-lan ve yaratışa dair hakikatleri Hak-Alem ve İnsan irtibatlarıyla ortaya koyuyor. İnsanı ne için ve nasıl yaratıldığına şahitliğe çağıran içten ve etkili bir davetin, yaşanmış tecrü¬belerin ve lirik bir dilin bir bütün olarak okuyucuyu hem sarsan hem de çeken örneğini sunuyor. Önsöz ayrıca özgün bir Fatiha tefsiri niteliğine de sahip. Kur'an'da da ifadesini bulan yedi sema katının Fatiha Suresi'nde geçen ilahi isimlerle eşlenerek anlatılan varoluş ve inşa tertibi okuyucuya yeni bir bakış sunuyor. Böylece İslam tasavvufunun yokluktan varlığa geliş konusundaki yaklaşımı da bir bütünlük halinde okuyucunun zihninde yer ediyor. Müellif daha sonra Âdem bahsinin şerhine giriyor ve İbn Arabi'nin pek çok insan için kapalı kalmış sözlerini de böylece yerli yerine oturtuyor. Kuran-ı Kerim'de yer alan yaratılış ayetlerinin nasıl bir hikmetten kaynaklandığı ve ibn Arabi'nin neden Şeyhul Ekber unvanına mazhar olduğu bu eserle daha net bir şekilde anlaşılı¬yor. Hakikat ve varlık aynasında kendine yeniden bakmak isteyenler için öncelikle okunması gereken bir kitap.