Adana, hiçbir zaman herhangi bir vilâyet olmadı. Kendine mahsus ve ‘dik’ti. ‘Esprisi’ olan bir yerdi. Tantanası olan bir yerdi. Behçet Çelik elinizdeki kitabın Sunuş’unda belirtiyor; Adana’yı çağrıştıran öyle çok imge var ki: Sıcak, pamuk, portakal, pamuk işçileri, tekstil, kebap, şalgam, kabadayılık, küfür, edebiyat... Veya, Can Kozanoğlu’nun ‘dışardaki’ Adanalı karikatürü hakkında söyledikleri: Zengin, kaba, küfürcü, kavgacı, âlemci, eğlenceli, erkek... Adana’ya Kar Yağmış / Kar Altında Gül Varmış... Bu kitap, Adana’ya yağan kara ve kar altındaki güllere bakıyor, diyebiliriz. Son yirmi yılda Türkiye’nin geçirdiği büyük dönüşüm, Adana’yı göreli bir ‘önemsizleşmeye’ itti. Adana’nın özlenir hale gelmiş eski zamanları, eski çehreleri nasıldı? Adana sanayii nasıl gelişti? Endüstrinin ‘patladığı’ şaşaalı zamanlar nasıl yaşandı? ‘70’lerin siyasal kutuplaşma ortamı Adana’yı nasıl başka birçok yerdekinden fazla ayağa kaldırdı? Adana’nın etno-kültürel yüzlerine de bakılıyor kitapta: Türkmenler, Araplar, Nusayriler, Kürt göçmenler... Yılmaz Güney, Orhan Kemal; Adana’nın onlardaki harcı ve onların Adanası... Adana’nın meşhur eğlence dünyası, mutfağı, sıcağı, yaylası... Kenar mahallesi, eşkıyası... Adana futbolunun yükseliş ve düşüşü... Tabii küfre ve erkeğe kesmiş Adana ve Adana’nın kadınları... Çoğu bir yerinden Adanalı olan yazarların; Nebahet Akverdi, Suavi Aydın, Salih Bolat, Neslihan Cangöz, Simten Coşar, Behçet Çelik, Bilge Çelik, Musa Dağdeviren, Feridun Düzağaç, Kudret Emiroğlu, Adnan Gümüş, İnan Keser, Ş. Mine Kılıç, Can Kozanoğlu, Hayri Kozanoğlu, Hakan Mertcan, Coşkun Ongun, Ali Özgentürk, Nurhan Tekerek, Mehmet Tepebaşı, Mustafa Uçar, E. Taçlı Yazıcıoğlu, Yavuz Yıldırım, Nihat Ziyalan’ın katkılarıyla.