Önce ‘kadın’ vardı… ’Ana Tanrıça’nın egemenliğinde barbarlık yoktu, sömürü yoktu. Sonra ne oldu? Önce otorite, kutsanmış varlık Ana-Toprak Ana gerçeğinden erkeğe geçmeye başladı; kadına mabetlerde fahişelik öngörüldü. Sonra, Yahudi-Hıristiyan-Müslüman Kutsal Kitap yazarları, Babil ve Mısır’ın kutsal kabul ettiği dişi tanrıların cinsel kimliklerini yok ettiler. Erkeklerin, yazdıklarını onaylayan bir tanrıya ihtiyaçları vardı. Semavi dinlerde erkeğin efendiliği tanrısal bir hak olarak kabul edildi. Fikret Dağlı Tüzemen bu ilk kitabında, ‘kadın’ın tarihsel serüvenini tarihsel süreç içinde sınıfsal konumunu temel alarak anlatmaktadır. Yazar bu yolculuğa, insanlığın toplayıcılık döneminden yola çıkmakta; tarımdan tunç devrine, Sümerlerden Antik Yunan’a, Semavi dinlerden Avrupa’ya, Gregoryen kilise döneminden günümüzdeki Barbar dünyaya geçmektedir. Bu bağlamda, din ve kadın, mitoslarda kadın, kadına şiddetin sosyolojik unsurları, çocuk gelinler, çocuğa cinsel istismar, neoliberal dünya düzeninde ve Türkiye’de kadının rolü gibi birçok konuya eğilmekte; sorunlara titiz bir çalışmayla yanıt aramaktadır. Peki, ne olmuştur da Eyüp peygamber çılgına dönerek “Kadından doğan nasıl temiz olabilir” (Tevrat-Eyüp 25/4), Erasmus “Akıllı bir kadın iki kere salaktır?”, Kur’an “Allah puta tapanları… kadına yakaran çoktanrılı dinden olanları hoş görüp bağışlamaz!” demektedir. Yanıtları, Fikret Dağlı Tüzemen’in bu ilk ve önemli çalışmasında bulacaksınız.