Akşamüstleri, hele geceye doğru ada bambaşka kisveye bürünürdü. Gündüzün harala gürelesini gecenin loş sakinliği alırdı. Güneş, güne veda ederken martılar sonsuza dek bitmeyecek hissini veren çığlıklarla itirazlarını haykırırdı bu vedaya. Adanın yerlileri birer külah ay çekirdeği veya dondurmayla sahili adımlar. Yoruldukça, Adalar Belediyesi yazan kırmızı, tahta banklara otururlar. Gelen geçeni seyreder, çoğu zamanda yakamozlara dalar giderlerdi. Sohbetlerin konusu çoğunlukla adada başlayan ve süren hayatlar ve onun güzel hatıralarıdır. Sahile vuran dalgaların şıpırtısı bir müddet sonra ne kadar karşı koysalar da onları uykunun rehavetine sokar. Hepsi, günün yorgunluğunu oturdukları banklarda bırakıp evlerinin yolunu tutardı. Ada’nın bir kısım sakini vardı ki bunlar restoran önündeki masaların müdavimiydi. Hani şu rüküş hatunlar gibi süslenmiş, sandalyelerine koca koca kurdelelerle kuyruk yapılmış masaların. Masaların üzerinde envai çeşit mum, çiçek, süslü taşlar bulunurdu. Müşterilere mutluluk bulaştırması için hiçbir şey esirgenmezdi. Buradakilerin bir kısmı da daha çok magazin sayfalarının konuklarıydı. Adanın serin, nemli akşamlarında bu masalarda muhakkak birkaç tanınmış yüze rastlardınız. Kadınlar gecenin ışıklarıyla yarışırcasına şıkır şıkır... Her şey mutluluk; mutluluksa yaşamak için. Ya yaşamak ne içindi?