“Her şeyi kabul ediyorum, hayatım boyunca üstlendiğim bütün rolleri. La Belle Poule’un kapkara güvertesinde çaylak miço, Sivastopol kuşatması sırasında sahneye konan oyunda aktör, Cezayir’de kepaze olmuş bir asker, bir komedyen ve hatta neden olmasın bir soytarı, imparatorluğun mezar kazıcısı, Komün’ün albayı, barikatlarda ölüme terkedilen kişi, hiç desteği olmayan bir sakat, idam mahkumu, Kaledonya sürgünü, kostümsüz tiyatronun yaratıcısı, ucuz lokanta işletmecisi, yayınlarına son verilen bir yığın gazetenin kurucusu, hatip, aslan terbiyecisi, milletvekili adayı, başarısızlığa mahkum bir komisyoncu, sadık bir eş ve candan bir baba, hepsi.” Didier Daeninckx, Maxime Lisbonne’u (1839-1905) böyle konuşturur. Yazarın çok renkli, Komün barikatlarının kahramanı, tiyatro insanı, devrimci ülkülerle yoğrulmuş, kürek mahkûmu, sömürgeci vahşetin karşısında boyun eğmez bir duruş sergiliyen bu kişilikten büyülendiği anlaşılıyor. Maxime Lisbonne’un yaşamı kahramanca bir öfke ve görkemli başarısızlıklar dizisine sahne oldu. Okurun yüreğine değen, tam bir macera romanı.