John Dos Passos (1896-1970) New York’lu ünlü ve varlıklı bir avukat olan babasıyla, Virginia’lı seçkin ve soylu bir kadın olan annesi, ancak John on altı yaşına geldiğinde evlenebilirler. Çocukluk yıllarını annesiyle Avrupa’yı dolaşırken arada babasıyla Avrupa otellerinde buluşarak geçirir. Kendi deyimiyle otel çocuğu dur. 18 yaşına geldiğinde babası ölür. 1916’da Harvard’ı bitirince okumak için İspanya’ya gider ancak ambulans sürücüsü olarak orduya ve savaşa katılır, cepheleri dolaşır. Savaşı dolaysız olarak tam da içinden yaşar. Three Soldiers (Üç Savaşçı) savaş izlenimlerini yansıttığı ilk romanıdır. Ona göre savaş hayal ürünü bir pazardan yararlanmak uğruna delikanlıların gencecik bedenlerini kurban eden, vahşet ölçüsünde çıldırmış uygarlığın son atağıdır. 25 yaşında genç bir yazar olarak İstanbul’a gelir. Tıpkı çağdaşları ve arkadaşları olan Sinclair Lewis, Ernest Hemingway, F. Scott Fitzgerald gibi o da tüketim hırsına kapılmış ve başka her şeye kayıtsız kalan Amerikan kültürünü acımasızca eleştirir. Kapitalist endüstrinin zorbalığı karşısında duyduğu öfke ve acı, başyapıtı olan A.B.D. üçlemesinde açıkça görülür. Jean Paul Sartre için, Çağdaş en büyük yazar Passos’tur. Onun aynı zamanda ölümü o güne kadar en iyi anlatan yazar olduğunu söyleyip şöyle der: Ölüm üzerine çok şey söylemez, yalnızca ‘Öldü,’ der ama ondan sonra yazdığı her sözcük açık mezara atılan bir kürek topraktır. John Dos Passos üçlemenin ikinci kitabı 1919’da savaşın anlamsızlığını anlatmaya devam eder. Toplumun farklı kesimlerinden insanların kimi zaman birbirleriyle kesişen öyküleri çevresinde savaşa yüklenen anlamları, ardındaki kirli oyunları ve dünya siyasetinin nasıl şekillendiğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer. Savaş ironik bir biçimde, milyonlarca kişinin hayatları üzerinden yaşamı yeniden şekillendirirken bir yandan da insanlığa ilişkin pek çok şeyi yerle bir eder. Savaş koşullarının yarattığı boşluk içerisinde erozyona uğrayan değer yargıları, aynı zamanda savaşı sürdüren duygusal ortamı da körüklemektedir. Üçlemenin son kitabı Büyük Para’yı da yine Oya Dalgıç’ın eşsiz çevirisiyle yakında sizlerle buluşturacağız. Redinald Marsh (1898-1954) Paris'te doğan ünlü ressam yaşamının büyük bir kısmını New York'ta geçirir. Kalabalık sahil manzaralarını, dönemin partilere katılan tiplerini, sokaklardaki kadınları ve işsiz erkekleri ince bir alayla resmeder. Passos'un dev yapıtı A.B.D. üçlemesinin bu kendine özgü tarzıyla resimlemiştir.