Benim de hayallerim vardı. Daha dokuz-on yaşında doktor mu olsam, yoksa futbolcu mu olsam diye düşünürdüm. Okuldaki arkadaşlarımın, yaz tatilinden döndüğümüzde anlattıkları tatillere, ben de ailem ile gitmeyi ve sadece bir gün de olsa, babamızın elimizden tutup bizi okula götüreceği günü hayal ederdim. Elbet bir gün gelecek ve babam hiç gitmeyecek, yanımızda olacak derdim. İşte benim çocukça kurduğum tüm hayaller bir pazar günü son buldu. Babam, o lanet olası günden sonra hiç gelmeyecekti. Hayallerim ile birlikte, yüzünü görmek, sesini duymak, geleceği günü sabırla beklemek bitmişti. Babamı kaybettiğimde henüz on bir yaşında bile değildim. Tabutunun başında gitme baba diye ağlarken her şeyden vazgeçtim. O gün yüreğime ektiğim nefret tohumlarını, yıllarca gözyaşlarımla sulayarak büyüttüm. Bir çocuğun vatanı, anne ve babasıdır. Hayallerini, umutlarını ve hayatını bu vatandan gelen sevgi ile besleyerek büyütür. Artık benim umut ekebileceğim, hayaller kuracağım ve üzerine bir gelecek inşa edebileceğim bir vatanım yok.