Remzi Aydın’ın yeni romanı 38’lik MIH tarihe tanıklık eden, adaleti arayan bir roman… Aydın, atalarıyla yüzleştiği romanı yalan söylemeyi unuttuğu anlarda yazdığını söylüyor. Çünkü 38’lik MIH gerçek, tanıklı, susmayan, acı çeken bir yaraya ait. Uzak illerdeki insanların attığı taş senin kafanı yarmaz, lafları kulağın duymaz, bakışları gönlünü incitmez, yakınındaki komşuna dikkat et! Tek tip insan yaratabilme uğruna, nice güzellikler talan edildi bu coğrafyada! 1937-1938 yıllarında Dersim’de on binlerce insan, yaş, cinsiyet ayrımı yapılmadan kırıldı. On binlercesi de ikinci kırım kabul edilen, zorunlu sürgüne tabi tutuldu. Her haneden sadece dört kişi farklı bir köye, her köye de sadece bir aile yerleştirildi. Binlerce çocuk, annelerinin kucaklarından alındı, ülkenin farklı yerlerine buğday gibi savruldu, evlatlık verildi. Ana dillerinden, yol inançlarından, kimliklerinden, hayallerinden daha doğrusu insanı insan yapan değerlerinden koparıldılar. Hangi ev öksüz ve kimsesiz duruyorsa, hangi ev sürgün gibi kokuyorsa, hangi ev solmuşsa, hangi ev kuruyup dökülüyorsa işte bizim aradığımız yer orasıdır. Kardeleni o dağlardan söker buraya dikersen, ne olur biliyor musunuz? İşte bizim gideceğimiz ev gibi olur, boynu bükük, solgun, biçare... Işığı bile bir başka titrer, korkudan değil çaresizlikten, kimsesizlikten titrer. Lambanın ışığı bize evi gösterir. Romanın başkişisi ve hikâye anlatıcısı Gûlavi dede tarihi, inancı, kültürü bedeninde taşıyor. O, sürgüne, unutulmasını istemediği hikâyesiyle ve ailesiyle direnen bir tanık... Karşısında durana, ötekileştirene, düşman olana benzemeden ayakta durmanın yollarını arıyor. Direnirken yeni acılar yaşıyor. Acısını kendi dilinde aktarırken, olanlara anlam veremiyor. Susarak değil, barışın dilini, ana dilini konuşarak direniyor. Katliamcıların tarihçileri, tarihi kendilerine göre yazar. Eski günlerden, devletlerden ve olaylardan bilgi verir. Lakin bunu yaparken tarafsız olmaz, olayları istedikleri gibi şekillendirirler. Gelecek nesle de bunu gerçekleri olarak sunarlar. Oysa gerçek tarihçi olup bitenleri nedenleriyle incelemelidir. Sonucu nedenle ilişkilendirmelidir. Her iki tarafı da, gönlündeki aidiyeti bir kenara iterek, bilimin ışığında teşhis koymalıdır. Tıpkı hekimler gibi! 38’lik MIH’ta edebiyat söz hakkını ölüler adına devralıyor. Yaşayanlar, ölülerin hayatımızdaki söz hakkını unutmasın diye… İnkâr eden tarihin yaşananları trajedi saymasına izin vermiyor. Dehşetin izlerini taşıyan toprağın dili oluyor. 38’lik MIH, tanıklığa soyunan her roman gibi anlamı yerinden ediyor. Roman, felakete eşit olmaya çabalıyor ve okunaklı bir metne dönüşüyor. Geriye, bağışlanmayan, barışmayan, özür dilemeyen bir tarih, o tarihe tanıklık edenlerin utancı kalıyor. Remzi Aydın, tanıklığın utancını taşıyıp edebiyata sığınıyor. Tarih mahkemesini dikkate alarak adaleti arıyor. 38’lik MIH hiç uğruna kırılan insanları, dolayısıyla dilleri, kültürleri, inançları yaşama döndürüyor. Yaşamı savunan bir tanıklık romanına...