Uzun bir yolculuğa çıkanlar için yakınlarına yeniden kavuşamamak riski hep vardır. Oysa 15 Mart 1875 sabahı, San Diego limanından ayrılmaya hazırlanan Franklin gemisinin mürettebatının aklından böylesi bir ihtimal geçmemektedir. Bu büyük ve muhteşem geminin, yürekliliğini defalarca kanıtlamış kaptanı John Branican, geride eşi Dolly Branican'ı ve dokuz aylık oğlu Watt'ı bırakarak, ticari bir seyahat için güney Avustralya denizlerine doğru yol alacaktır. Ancak aradan aylar geçmesine rağmen, Kaptan John'dan hiçbir haber gelmez. Franklin'i en son gören kii olan Kaptan Ellis'ten bilgi alabilmek için, limanın açığına demirlemiş olan Boundary'ye giden Dolly, tekneyle kıyıya dönerken meydana gelen kazada, oğluyla birlikte sulara gömülür. Tüm aramalara rağmen küçük Watt'ı bulmak mümkün olmaz. Bu ikinci acıyla sarsılan Dolly'yi artık hafıza kaybıyla birlikte seyreden ruhsal bir çöküntü beklemektedir. Geçen yılların ve başarılı bir tedavinin etkisiyle yavaş yavaş kendini toplamaya başlayan genç kadının yaşamında artık tek bir hedef vardır; Öldüğüne asla inanmadığı kocasını bulmak. Bu amaçla gerçekleştirdiği iki seyahatte, kendisine, her şeyiyle John Branican'i anımsatan genç bir miço eşlik etmektedir. Bu benzerlik Dolly'yi zaman zaman gerçek dışı kurgulara sürükleyerek, San Diego rıhtımında boğulan Watt'ın hâlâ yaşadığı düşüncesine yöneltir. Eşine duyduğu sevgiyle ayakta duran Bayan Branican, Pasifik'in ürpertici sularından Avustralya çöllerine dek uzanan bu zorlu yolculukların sonunda sevdiklerine kavuşabilecek midir?