Osmanlı Devleti, Selçukluları takiben, doğudan gelen nüfus kaynakları ile beslenmiştir. Anadolu’ya Türkistan ve İran üzerinden olduğu gibi Kafkasya bölgesinden de önemli sayılacak hacimde göçler olmuştur. Bu yeni insan kaynakları devleti her alanda güçlü kılmış, hasım ve çatışan diğer devletler karşısında mukayeseli üstünlük sağlamıştır. İmparatorluğun son asırlarına doğru, özellikle Batı Avrupa’daki nüfus artışı karşısında bu üstünlük önce kaybolmaya başlamış ve sonraları da durum aleyhimize dönmüştür. Osmanlı Cihan Devleti’nin batılı devletler karşısında daha zayıf duruma düşmesinin belirgin sebeplerinden birisi de hiç şüphesiz beşeri kaynaklar alanında nitelik ve sayısal yönden zayıflamasıdır. Osmanlı döneminde ülkemizde şüphesiz sadece dış göçler olmamıştır. Rasyonel bir nüfus politikasının gereği olarak bir taraftan hem yeni fethedilen topraklara doğru ve hem de Anadolu’nun kendi sınırları içinde iç göç ler vuku bulmuştur. Devletin iskan politikası, önemli ölçüde nüfusun Balkanlarda yeni elde edilen topraklara, Kıbrıs’a ve imparatorluğun diğer bölgelerine kaydırılmasını gerektirmiştir. Bir diğer deyişle Osmanlı Devleti büyür ve toprak kazanırken ana çekirdek bölgelerden fethedilen ülkelere doğru nüfus hareketi ve yerleşmeler olmuştur.